23 Aralık 2015
Aytaç Mestçi'nin bu kitabı, satın aldığım kitaplardan birisi değil, hediye edilen kitaplardan birisi olarak kitaplığıma girmiştir.
Sosyal Medyada, (Linkedin) tanıştığım Mestçi'ye, yeni kitabının bir boşluğu doldurduğunu ve ciddiyetle hazırlanmış olduğunu söyleyince, adresime gönderilmiş buldum kitabı.:
Kitap, internette reklamın türlerinden tutun da, bu sektörün küresel çaptaki terimlerine, tanımlarına, en güncel reklam türlerine kadar, her alanı tek tek açıklamış. Güncel örnekleri, ülkemizden örneklerini vermiş.
Kitaın tanıtımında da; "Internet Reklamcılığı, e-ticaret, e-pazarlama, interaktif medya planlama, sosyal medya vb. konularında, finans, perakende ve BT sektörlerindeki çeşitli kuruluşlara danışmanlık ve eğitim hizmetleri veren Mestçi, 2007 yılında kurmuş olduğu Markefront bünyesinde danışmanlık hizmetlerini ve çalışmalarını sürdürmektedir" denmektedir. Mestçi'nin en güzel özelliğini, kitabını da bir sosyal medya alanı, bir internet reklam ürünü gibi görerek, görselliğiyle ve spot ifadeleriyle sunmuş olmasıdır.
Mestçi'nin ifadesiyle : "Günümüzün tüketici krallığında fark edilebilir olamayan firmaların piyasada hiçbir şansı olmuyor. Bu rekabetin en yoğun yaşandığı yer ise internet. Aytaç Mestçi’nin de dediği gibi; artık internet hayatımızda değil, hayatımız internette. Artık dijital reklam ajansları müşterilerine en iyi ve geri dönüşü en yüksek olacak reklam kampanyalarını sunabilmek için internetteki tüm araçları kullanıyorlar. Bu kitap, tanıtım ve pazarlamanın yeni rekabet alanında hak ettiğiniz yeri alabilmenizi sağlayacak…"
Kitapta aşağıdaki bölümler yer alıyor:
İnternet Reklamcılığı Terimleri
İnternette Reklam Çeşitleri
İnternet Reklam Maliyeti Hesaplama Yöntemleri
İnternet Reklam Ödeme Çeşitleri
Sosyal Ağ Reklamcılığı
Arama Motoru Reklamcılığı
Mobil Reklamcılık
Video Reklamcılığı
Geleceğin Reklamcılığı
Web Site Reklamcılığı ve Pazarlaması
E-Posta Reklamcılığı
Reklam Bandı Reklamcılığı
İnternette Kampanya Planlama ve Oluşturma
İnternette Reklam Hedefleme
E-Ticaret ve E-Pazarlama
Facebook Reklam
Twitter Reklam
22 Aralık 2015
SABAH GRUBUNUN ÖYKÜSÜ - CAN ATAKLI'NIN TANIKLIĞIYLA
Kitaba, tek bir isim koymak zor gelmiş olmalı ki; tamamlayıcı unsur olarak ve de kitabın neden önemsemesi gerektiğinin vurgulanması, önce "Sabah Grubunun Öyküsü" denmiş, başlıkta, kapak tasarımında. Hemen sonrasında, kitabın öne çıkan ismi ise kalın ve koyu fontla "Amiral Battı" olarak belirtilmiş. Bu başlığının hemen altında da, "Can Ataklı'nın Tanıklığıyla" ibaresi yer alıyor.
Kitap, METİS'in çok sevdiğim "Siyah Beyaz " serisine dahil edilmiş bir çalışma. Bu seriyi de, ayrıca incelemenizi, mutlaka incelemenizi de tavsiye ederim.
Can Ataklı'yla yapılan bir röportajın deşifredir aslında, kitaplaştırılmış olan. Gazeteci Serkan Seymen'in sorularını açık yüreklilikle cevaplandıran Ataklı, aslında medyanın siyasetle ve ticaretle olan ilişkilerini anlatırken ki, açıkığı, dobralığıyla röportajını ve haliyle kitabı kıymetlendirmiş oluyor.
Amiral Battu, Özal'la başlayan süreçte yıldızı parlayan Bilgin Ailesi'nin, İstanbul'da başladıkları Sabah Gazetesi macerasının ve aynı zamanda grubun ve ailenin geçirdiği evreleri, Türkiye düzleminde anlatıyor...
Zafer Mutlu'yla paylaştıkları eve ve içilen şaraplara, alınan avantalara ve göz yumulan tonla şeye karşı, açık açık konuşan Can Ataklı, benim şansi kanaatım odur ki; bunları ifşa etmese, yaşamaya yine de devam ederdi ama kendisine saygısı kalmazdı.
Ev arkadaşı, en yakın arkadaşı Zafer Mutlu, aynı zamanda Sabah'tan kovar arkadaşı Can Ataklı'yı...
Şemsettin Küzeci, Irak Basın Tarihi
Şemsettin Küzeci; 1956 Kerkük doğumlu bir Türk.
Kırk yaşına kadar, Irak'ta yaşadı. Ülkedeki çalkantılar sebebiyle, Türkiye'ye geldi. Yüksek lisansını, Ankara'da, Gazi Üniversitesi, İletişim Fakültesi'nde yaptı.
IRAK BASIN TARİHİ adlı kitap Şemsettin Küzeci'nin, yüksek lisans tez çalışmasıdır.
Irak Basını'nı, Osmanlı Dönemi'nden, Vilayet Matbaaları'dan, 1865 Matbuat Nizannamesi'nden başlatarak çalıştığı kitabında, Osmanlı Dönemi gazetelerden başlamış olsa da, 1917'de Osmanlı'nın bölgeden çekilmesi ve bölgenin İngilizlere bırakılması neticesinde, sonraki dönemi, İngiliz Manda Yönetimi Dönemi olarak almış, haklı olarak. Krallık Dönemi, BAAS Dönemi ve günümüze dek, 2009 yılına kadar, yazılı basını, dergileri, ve ayrıca sözlü edebiyatın kaynakçalarını da, dahil ettiği çalışmasında, Irak'ta sahip olduğu gazeteci kimliği ve temsil ettiği sivil toplum kuruluşlarının da, kitaba yansıtan olumlu etkileri, görüşmeler, kaynak zenginliği hemen fark ediliyor.Kitabı, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi basmış olsa da, Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Başkanlığı'nın katkılarına , teşekkür edilmiş, Önsöz'de...
Küzeci'yi, 2014'te Eskişehir yapılan Türk Dünyası Gazeteciler Şurası'nda görmüştüm. kitabını hediye ederek sadece beni değil, oradaki tüm davetlileri de epeyce mutlu etmiştir.Kitabın ilk sayfalarını çevirdiğinizde, Küzeci'nin kısa bir biyografisi görünür sol sayfada. Hemen akabinde de, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin o zaman ki dekanı Prof. Dr. Korkmaz Alemdar’ın önsözü yer alıyor. ALemdar Hoca önsüzünün bir yerinde şöyle diyor:"Şemsettin Küzeci Irak’taki gelişmelerin iletişim boyutunu başarıyla incelemiştir. Irak’ta varolan Arap, Kürt, Türkmen ve Süryanilerin 140 yıllık yazılı, görsel, işitsel ve elektronik basın tarihini kapsayan bu kitap aynı zamanda Irak’ın zenginliğini ortaya koyacak nitelikte bir çalışmadır”
Kitabın "İçindekiler" bölümüne bakınca da üç bölüm görülüyor.1. Irak’ta Kraliyet döneminde iletişim politikaları (1921-1958),2. Cumhuriyet ve Baas Partisi döneminde kitle iletişimi (1958-2003)3. İşgal sonrası kitle iletişimi ve basın özgürlüğü (2003-2007)
Kitabın ilk giriş kısmı epeyce uzun. Ne kadar uzun, kaç sayfa uzun söylemeyeceğim. Ama halihazırda Irak’ta Basın Kanunu 1908 yılında Osmanlı’nın Meşrutiyet Kanunu’ndan sonra 16 Temmuz 1909’da oluşmuştur. Mart 1954’te çıkan 24 nolu kararla 163 gazete ve derginin imtiyaz hakkı iptal edilmiştir.” demesi bile, konuya vukufiyetini ispata yeterlidir..
Kitabın fiyatı da makul. Nadir Kitap'ta 8 Liraya bulabiliyorsunuz. Ancak bu kıymetli kitaın, Kültür Bakanlığı veya doğrudan Türk Tarihi Kurumu yayınları arasında olması, bu tür sınır ötesi çalışmaları teşvik bakımından, daha anlamlı olabilirdi..
Halen de, geç kalınmış sayılmaz..! ;)
Nadir Kitap'tan almak isterseniz: http://www.nadirkitap.com/irak-basin-tarihi-1869-2009-semsettin-kuzeci-kitap3874274.html
Kitabın tanıtımına dair bir kaynak:
http://www.kibrisgazetesi.com/?p=436005
Öztürk Serengil, Yeşilçam Benden Sorulur
Öztürk Serengil, Türk Sinemasın aktörlerinden birisidir. Kendi ifadesiyle, en az 267 filmde rol almıştır.
"YEŞİLÇAM'I BENDEN SORUN" adını verdiği kitap, isminden de anlaşılacağı üzere, "buralar benden sorulur" edasındadır. Kitap, daha çok bir otobiyografi çalışmasıdır.
1950 sonrası Türk Sineması'nın, Beyoğlu'ndaki, Yeşilçam Sokağı mesken tutan yapım şirketleri ve artizler kahvesi diye bilinen kahveden sebep, "Yeşilçam" adıyla anıldığıyla başlar, ilk satırlar.
Serengil, Yeşilçam'ın 69 adım olmasıyla ölçer sokağı. Sonra da, "çiş yapardık, geceleri" diye sokağın mazisinin pek de hayırla başlamadığından dem vurur.
Hayati Hamzaoğlu'nun bir vakitler racon kesen bir külhanbeyi olduğunu, sokağın raconunun ondan sorulduğunu anlatır. Hatta, civarın, Rum Madamalarından, genelev işleten hatunun da, dostu olduğunu söyler. Yetinmez, Hayati Hamzaoğlu'nun bu haliyle, sinemada bile oynamış olmasının şaşırtıcı olmaması gerektiğini, hak eden etmeyen, Türk Sinemasının, herkese bir şans olabileceğinin, o yıllarda ülkenin dört bir yanından, hayalperestleri, İstanbul'a çekmesinden, Yeşilçam'a çekmesinden belli olduğunu anlatır.
ÖZtürk Serengil, çocukluğuna geçiş yaparak, öğretmen çocuğu olmasına karşın, sürekli azarlandığından, sürekli eziklendiğinden, beceriksiz görüldüğünde, edepsiz hareketleri olduğundan bahseder.
Tuvalet kullanımının bile, sorunlu olduğundan ve bu sorunları, marazları bilerek yaptığını da itiraf eder..
Okuıl hayatının, babasıınn görev yeri olan Giresun'da sürmeyeceği anlaşılınca, İstanbul'a yatılıya gönderildiğini ama burada bile rahat durmadığını, gece hayatını, orospu kadınları, eğlenmeyi sevdiğini söyler. Hatta, parasızlığın çok sıkıcı olduğunu, bir defasında, yatılı okulun, en üst katındaki yün yatakları, geceyarısı pencerelerden sokağa attıklarını, sonra da bunları Anadolu Yakasından Avrupa Yakasına geçirdiklerini, bir sabahçı kahvesinde, beşte bir fiyatına sattıklarını ve parayı da, götürüp gece kulüplerinde, orospularla yediklerini ballandıra ballandıra anlatır.
Gün gelir, cebinde sigara ve günlüğüyle okul müdürüne yakalanır. Müdür "Oku bakayım günlüğünü" der. Serengil, hiç yalana başvurmaz, yediği tüm haltları, bir bir ve tüm detaylarıyla yazmıştır...
Okuldan kovulur..
Gemiyle Giresun'a döner ama, sahile çıkamaz. Motorla, gemiye gelen dayı oğlu "Baban sahilde, elinde silah, sahile çıkarsan seni vuracak. İnmesin burada diyor. Trabzon'a gitsin, orada okusun, d,yor" der.
Der demesine ama, Trabzon'da da dikiş tutturamayan Öztürk Serengil, babasıyla "iki arkadaş gibi" konuştuklarını ve şansını İstanbul'da, Yeşilçam'da denemeye karar verdiğini söyler..
Çoğumuzun mazbut bildiği, kadınlı erkekli, Yeşilçam'ın 1950 - 1984 arasının röntgenini çeken Serengil, kendi yaşadıkları dahil, evlilikleri dahil, alavareli dalavareli işleri dahil, hemen her konuda yazmış..
Ancak, kendisinin de belirttiği bir husus var ki, o konuda çok hassas davranmış. Asla, bildiği sırlarla, insanları köşeye sıkıştırma gayesi gütmemiş.
Kitapta, okudukça, bunları anlamak kolaylaşıyor. Öylesine detaylar anlatıyor ki, devamı gelse, sinema sektörünün belki tamamını sarsıp, yarıdan fazlasını da bir daha evden çıkamayacak hale getirecek, mahrem bilgilere sahip olduğu anlaşılıyor, seziliyor ama ser veriyor sır vermiyor..
Yine de, kitabın kesinlikle, çoğu kişiyi rahatsız edecek şekilde, gerçekleri, üstelik dobra dobra dille getirdiği şüphe götürmez bir gerçek..
Okunası kitaplara, özelikle de iletişimcilere, kültür sanat habercilerine okumaları için tavsiye ederim.
Türk Sineması üzerine çalışanların da, özellikle biyografik çalışanların kaynak olarak kullanabileceği bir kitap...
13 Kasım 2015
İletişim Sözlüğü okumak ve yeni bir sözlük yazmak...!
Siz hiç sözlük yazdınız mı ?
Prof. Dr. Erol Mutlu, Türkiye'nin bildiğimiz kadarıyla "İlk İletişim Sözlüğünü" yazmış olan akademisyen, yönetmen, senarist, tv yapımcısı.
1949'da Ankara'da hayata gözlerini açan Erol Mutlu, yine aynı şehirde, 2005 yılında, kanser hastalığından, hayata gözlerini yumdu.
Mutlu'nun birisi derleme, 5 kitabı var.
Televizyonu Anlamak - 1991 Ankara, Gündoğan Yayıncılıkİletişim Sözlüğü - 1998 Ankara, Bilim ve Sanat YayınlarıTelevizyon ve Toplum - 1999 Ankara, TRT YayınlarıGloballeşme, Popüler Kültür ve Medya, 2005Kitle İletişim Kuramları, 2005
Mutlu'nun "İletişim Sözlüğü" ilk olduğu için mazur görülse de, titiz ancak yetersiz bir çalışma olarak geldi bana. Binlerce iletişim terimi ve kavramı varken, sadece birkaç yüz kelime, kavram çalışılmış olması, kuşkusuz Erol Hocanın bir kusuru değil, olsa olsa, sözlük yazmanın uzun yıllar süren bir çalışma olması, çoğunlukla ekip çalışması gerektirmesi, iyi bir Türkçe Dilimciye ihtiyaç duyması ve maalesef, korsan basımı kitaplar sebebiyle, telif haklarının gereğince tatmin edici olmaması, sorunlar ve engeller olarak görülebilir.
Erol Hocanın, sözlük çalışmasında, kelimelerin, daha doğrusu terim ve kavramların, Türkçesinin hemen altında ingilizce kökenleri verilmiş. Örneklemeli, kaynakçalı verilen kelimelerin yanısıra, gayet sade ve noksansız "kelime listesi / indeks " konulması, sözlüğü hızlı, verimli kullanmayı sağlıyor.
Alalım, kitaplığımızda dursun.
Sözlükler candır...
Erol Mutlu Hoca da, nurlar içinde uyusun. Ruh şad, mekanı cennet olsun..
Prof. Dr. Erol Mutlu, Türkiye'nin bildiğimiz kadarıyla "İlk İletişim Sözlüğünü" yazmış olan akademisyen, yönetmen, senarist, tv yapımcısı.
1949'da Ankara'da hayata gözlerini açan Erol Mutlu, yine aynı şehirde, 2005 yılında, kanser hastalığından, hayata gözlerini yumdu.
Mutlu'nun birisi derleme, 5 kitabı var.
Televizyonu Anlamak - 1991 Ankara, Gündoğan Yayıncılıkİletişim Sözlüğü - 1998 Ankara, Bilim ve Sanat YayınlarıTelevizyon ve Toplum - 1999 Ankara, TRT YayınlarıGloballeşme, Popüler Kültür ve Medya, 2005Kitle İletişim Kuramları, 2005
Mutlu'nun "İletişim Sözlüğü" ilk olduğu için mazur görülse de, titiz ancak yetersiz bir çalışma olarak geldi bana. Binlerce iletişim terimi ve kavramı varken, sadece birkaç yüz kelime, kavram çalışılmış olması, kuşkusuz Erol Hocanın bir kusuru değil, olsa olsa, sözlük yazmanın uzun yıllar süren bir çalışma olması, çoğunlukla ekip çalışması gerektirmesi, iyi bir Türkçe Dilimciye ihtiyaç duyması ve maalesef, korsan basımı kitaplar sebebiyle, telif haklarının gereğince tatmin edici olmaması, sorunlar ve engeller olarak görülebilir.
Erol Hocanın, sözlük çalışmasında, kelimelerin, daha doğrusu terim ve kavramların, Türkçesinin hemen altında ingilizce kökenleri verilmiş. Örneklemeli, kaynakçalı verilen kelimelerin yanısıra, gayet sade ve noksansız "kelime listesi / indeks " konulması, sözlüğü hızlı, verimli kullanmayı sağlıyor.
Alalım, kitaplığımızda dursun.
Sözlükler candır...
Erol Mutlu Hoca da, nurlar içinde uyusun. Ruh şad, mekanı cennet olsun..
Okan Yüksel Blog Yazmış, Sonra da Kitabını Yazmış
Okan Yüksel, Uludağ Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler mezunu olmakla yetinmemiş, bir de Eskişehir Anadolu Üniversitesi'nde "Medya ve İletişim" okumuş.
Levent Özen'le birlikte " Internet Gazeteciliği ve Blog Derneği'ni" kuran Yüksel, Bursa Olay Tv'de başladığı haber merkezine, aynı zamanda sosyal medya direktörlüğünü de üstlenerek devam ediyor. Aynı tv kanalında, bir de "Dünya Hali" adıyla program hazırlayıp sunan Yüksel'in kitabı da, dernekle aynı ismi taşıyor: " Internet Gazeteciliği ve Blog Yazarlığı"
Kitabın ilk bölümü "Bilgisayar Teknolojisi ve Internet" başlığı altında işin tarihçesine, gelişim evrelerine ayrılmışken, ikinci bölüm, kitabın en tatlı bölümünü oluşturuyor zannımca:
Blog nedir?
Niçin blog yazarız? Bir blogda neler olmalı? Neler yazılmalı? Ne tür kategoriler, sınıflandırmalar söz konusu ? Yazıyoruz da, niçin blog yazıyoruz? Kime yazıyoruz? Yazdık da, ne oldu ?
Bu işin başarı örnekleri var mı? Varsa nelerdir, kimlerdir, neye benzerler, ne derler, niye yazarlar?
Bu güzel soruların cevabının, eğer şu ana kadar yoksa bile, herkese bir blog yazdırası var.
Bana olduğu gibi. ;)
Benim, 2002'den bu yana devam eden (www.askeravsar.com adresinden) kişisel blogumu durdurup, blogspot'tan bir blog açmamı sağlayan iki sebepten birisi de, Okan Yüksel'in bloglara bakışıdır.
Kitabın üçüncü bölümü, bloglara ilk başlayacak veya yeni başlamış olanlar için.
Ücretsiz bir blog nasıl açılır? Hangi siteler, hangi alternatifler var? Nereler, nasıl kullanılır? Nelere dikkat etmeliyiz? Ve daha benzeri bir çok sorunun cevabı, 3. Bölümde.. ;)
4. BölümDe, İnternet Gazeteciliği var.
Konunun uzmanı olan varsa, biliyorlardır, bilmeyenler de, bir zahmet kitabı alıp okuyuversinler.
Yien de, sormak istediklerinizi yorumlara yazabilirsiniz...
Serdar Turgut'tan Akademik Olmayan Akademik Kitap (!)
Yazılarını Hürriyet'ten okuyarak kendisini tanıdığımız, dış politika konularında uzmanlaşmış olduğu söylense de, garnitür niyetli yazıları, aile işi diyalogları siyasi konulara mizahi dokunduran yazılarıyla bildiğimiz Serdar Turgut'un son kitap çalışması "Yeni Medya"...
Sosyal medya sitelerinde, kitabı okumadığını düşündüğüm o kadar insan, sırf kapağına, yahut reklam kokan ön sözlere aldanarak, o kadar çok aldanarak övmüşler ki, dayanamadım, aldım kitabı.
Kitabı, 7 liraya, 8 liraya, en fazla 10 liraya bulabiliyorsunuz kitap satış sitelerinde. Ben 7 lira 20 kuruşa DR'den alabileceğim kitabı, sırf DR'ye bu aralar kızgın olduğum için, İdefix'ten, 8 lira 60 kuruşa sipariş ettim.
Kitabın daha başında, Serdar Turgut'un, Ertuğrul'a övgüleri, Ertuğrul'un önsöz görünümlü reklam kokan yazısında ise, Serdar'ı allayıp pullayıp, hani neredeyse Marc Zukerberg havasında "Yeni Medya" uzmanı gibi sunmasını, bu ihtiyarlayan gazetecilerin, yeni medya konusunda gerçekten de cahil olduklarını düşündürttü bir an bana.
Oray Eğin'in, Ertuğrul Özkök'ün reklam girizgahlarını geçince, kitapta akademik olmasa da, en azından mizahi ve beyin cimnastiği yaptırtan düşünce atraksiyonları bekliyordum ki, şok üstüne şok hissettim.
Bilimsel açıklayağım, diyerek... Yeni Medya bakın tam da budur, diyerek. Üniversitede (!) derse girdim, çocukların soruları ufkumu açtı diyerek, nedamet getirmeler..
Kitap okunur mu?
Evet okunur..
Yılların usta bir kaleminin, zirvede bırakmak yerine, genç beyinlerin alanı olan Yeni Medya'da, sözüm ona zekice kelam edip, gülümsetmesi beklenirken, tüm bir iletişim camiasıyla, tüm akademiklerle, tüm iletişim fakültesi öğrencilerine, tavsiye veriyorum derken, derin derin, dalgasını geçmiş..
İletişim camiasının ve medya sektörünün, bu absürdleşmiş kitabımsı hakaretamiz içerikten dolayı, bir değil sonsuz kere özür beklemesi gerekir, Serdar Turgut'tan..
Nedim Şener'in hatır-latması ve ricası üzerine "Soruşturması Gazetecilik'i" yazan Haluk Şahin Hocadan, hatırı nazı geçen biri keşke, "Yeni Medya" konusunda da, gerçekten akademik bir "kitap" rica etse..
İşte öyle...
Beni buradan okursun, Serdarcım...
Buralar, bir zamanlar hep dutluktu...! Şimdiki adı "Yeni Medya" ;)
13 Ekim 2015
Prof. Dr. Ünsal Oskay - İLETİŞİMİN ABC'si
1939 Şanlıurfa doğumlu, Ünsal Oskay Hoca, 2009'da hayata gözlerini yummuştur.
' İLETİŞİMİN ABC'si ' adlı kitabı da dahil, hangi kitabından bahsetmek isterseniz isteyin, parmaklarınız, harfleriniz, zihniniz ve bildikleriniz, sizi kitaplardan önce, Ünsal Hocadan bahsetmeye yöneltir.
Tüm hayatı boyunca, keskin bir zekanın, hem kitapları hem hayatı nasıl okuduğunu, kitaplarından anlamak mümkündür.
Yazım dili, ne kadar hocavari, ne kadar akademik beklense de, her kitabı, zeka sahibi her insan için okunası kitaplardır,
Ankara Siyasal, nam-ı diğer ' Mülkiye ' mezunu olan Ünsal Oskay, Amerika'ya "misafir öğrenci" olarak gider ve yüksek lisansını, iletişim alanında yapar. UNESCO bursuyla gittiği 1967 - 68'de Amerika'ya giden Ünsal Hoca, dönüşünde, 70'li yıllarda Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokul'unda, hocalığa başlar.
Stanford Üniversitesi İletişim Araştırmaları Merkezi'ndeki yüksek lisansı sonrası, "Azgelişmişlik Açısından Kültür Değişmeleri" teziyle, 1973'te siyaset bilimi doktoru olur. 1982'de ise, "XIX. yüzyıldan Günümüze Kitle İletişimin Kültürel: Kuramsal Bir Çalışma" teziyle doçent olur. Popüler Kültür Açısından Bilim-Kurgular ve Korku Sineması yapıtı ve diğer çalışmalarıyla da, profesör olur.
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ndeki Dekanlık görevi sonrası, 2007'de emekli olur.
İstanbul Kültür Üniversitesi, Beykent Üniversitesi, Yeditepe Üniversiteleri'nde ders veren Hoca, 2009'da, 70 yaşında iken, İstanbul'da hayata gözlerini yumdu.
"İLETİŞİMİN ABC'si" kitabı, özellikle de genç iletişimciler için, iletişimin farz kitaplarından olarak görülmeli. Kitap, iletişimin en basit kodlamasından başlayarak, kitle iletişimine, kitle iletişimin bireye yönelik - homojenliğine kadar her alana girer, çıkar. Ünsal Hocanın, Amerikan Kovboylarından, Marksist - Frankfurt Okulu'na göndermeler yaparak, iletişimin tüm kuramcılarına, okura belli belirsiz hissettirerek, selam çaktığı bu kitap, yine Hocanın kendi tabiriyle "Kız Tavlama Sanatı" kitabıdır.
Bu ironide, bendeki Kası9m 2007 basımının, 44. sayfasındaki "Kitlenin Homojen Olmayışı" alt başlıklı bölümünde, iletişimin sosyolojik olgusuna da, iletişimin öznelliğine de, mesajın kodlanma zamanına da, mesajın iletilmesi için kullanılılacak kanallara ve geri bildirimin nasıl değerlendirileceğine dair, yüksek yoğunluklu konsantre örneklerle ve bilgilerle karşılaşırız.
Der Yayınevi'nden yayınlanan kitap, yayınevinin 213 sıra numarasını taşıyor. Bazı basımlarda 136, bendeki 2007 - Kasım basımında 146 olan, cep boy kitap, gerçekte yüksek yoğunluklu, aysberg betimi yapılabilecek bir çalışma.
Oğlu Çınar Oskay, Babası, Ünsal Hocayı anlatıyor.
Ünsal Hocayı, görerek, kendi sesinden dinlemek
Medyanın Önemli İsimleri, Ünsal Hocayı anlatırken
Ünsal Hoca, vefat haberi
Babasının Gölgesinde kalmayan, Babasının Oğlu: Çınar Oskay
Prof. Dr. Ünsal Oskay Hocanın kitapları için
' İLETİŞİMİN ABC'si ' adlı kitabı da dahil, hangi kitabından bahsetmek isterseniz isteyin, parmaklarınız, harfleriniz, zihniniz ve bildikleriniz, sizi kitaplardan önce, Ünsal Hocadan bahsetmeye yöneltir.
Tüm hayatı boyunca, keskin bir zekanın, hem kitapları hem hayatı nasıl okuduğunu, kitaplarından anlamak mümkündür.
Yazım dili, ne kadar hocavari, ne kadar akademik beklense de, her kitabı, zeka sahibi her insan için okunası kitaplardır,
Ankara Siyasal, nam-ı diğer ' Mülkiye ' mezunu olan Ünsal Oskay, Amerika'ya "misafir öğrenci" olarak gider ve yüksek lisansını, iletişim alanında yapar. UNESCO bursuyla gittiği 1967 - 68'de Amerika'ya giden Ünsal Hoca, dönüşünde, 70'li yıllarda Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksekokul'unda, hocalığa başlar.
Stanford Üniversitesi İletişim Araştırmaları Merkezi'ndeki yüksek lisansı sonrası, "Azgelişmişlik Açısından Kültür Değişmeleri" teziyle, 1973'te siyaset bilimi doktoru olur. 1982'de ise, "XIX. yüzyıldan Günümüze Kitle İletişimin Kültürel: Kuramsal Bir Çalışma" teziyle doçent olur. Popüler Kültür Açısından Bilim-Kurgular ve Korku Sineması yapıtı ve diğer çalışmalarıyla da, profesör olur.
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ndeki Dekanlık görevi sonrası, 2007'de emekli olur.
İstanbul Kültür Üniversitesi, Beykent Üniversitesi, Yeditepe Üniversiteleri'nde ders veren Hoca, 2009'da, 70 yaşında iken, İstanbul'da hayata gözlerini yumdu.
"İLETİŞİMİN ABC'si" kitabı, özellikle de genç iletişimciler için, iletişimin farz kitaplarından olarak görülmeli. Kitap, iletişimin en basit kodlamasından başlayarak, kitle iletişimine, kitle iletişimin bireye yönelik - homojenliğine kadar her alana girer, çıkar. Ünsal Hocanın, Amerikan Kovboylarından, Marksist - Frankfurt Okulu'na göndermeler yaparak, iletişimin tüm kuramcılarına, okura belli belirsiz hissettirerek, selam çaktığı bu kitap, yine Hocanın kendi tabiriyle "Kız Tavlama Sanatı" kitabıdır.
Bu ironide, bendeki Kası9m 2007 basımının, 44. sayfasındaki "Kitlenin Homojen Olmayışı" alt başlıklı bölümünde, iletişimin sosyolojik olgusuna da, iletişimin öznelliğine de, mesajın kodlanma zamanına da, mesajın iletilmesi için kullanılılacak kanallara ve geri bildirimin nasıl değerlendirileceğine dair, yüksek yoğunluklu konsantre örneklerle ve bilgilerle karşılaşırız.
Der Yayınevi'nden yayınlanan kitap, yayınevinin 213 sıra numarasını taşıyor. Bazı basımlarda 136, bendeki 2007 - Kasım basımında 146 olan, cep boy kitap, gerçekte yüksek yoğunluklu, aysberg betimi yapılabilecek bir çalışma.
Oğlu Çınar Oskay, Babası, Ünsal Hocayı anlatıyor.
Ünsal Hocayı, görerek, kendi sesinden dinlemek
Medyanın Önemli İsimleri, Ünsal Hocayı anlatırken
Ünsal Hoca, vefat haberi
Babasının Gölgesinde kalmayan, Babasının Oğlu: Çınar Oskay
Prof. Dr. Ünsal Oskay Hocanın kitapları için
Değişen Gazetecilik ve Yeni Yasal Düzenlemeler
İletişim Hocası Yrd. Doç. Dr. Olcay Uçak'ın çalışması olan kitap, iletişim mağara döneminden başlayarak, günümüze kadar haberciliğin tarihçesiyle başlıyor.
Kitabın içerik sayfasında, 5 bölümden oluştuğu görülüyor. Gazedtenin ve gazeteciliğin öyküsüyle başlayan ilk bölümde; gazeteci ve muhabir kavramlarına yer verilirken, uzman muhabir ve değişen muhabirlik kavramları da açıklanıyor. Bölümün sonunda ise, dünyaya yön veren yeni mecra olarak 'internet' olgusuna yer verilmiş.
2. Bölüm; haberin tanımı, haber öğeleri, analiz kriterlerinden bahsediliyor.
3. Bölümde, "İki Metnin Karşılaştırılması" başlığıyla karşılaşıyoruz. Haber analizin örneklerle açıklandığı bu bölümde, yöntem olarak, Prof. Dr. Şengül Özerkan'ın "Haber Araştırmalarında İçerik Analizi ve Söylem Çözümlemesi Uygulamaları (2007) makalesinden yararlandığı, önsözde belirtilmiş. Yöntemin en önemli amacı olarak da; "mevcut olandan, mevcut olmayana yönelik çıkarım yapmak" tır, denilmiş.
4. Bölümde ise; Sosyal Devlet İlkesi ve gazeteci tanımı olarak "fikir işçisi" tanımının ne olup olmadığı açıklanmış. 5953 Sayılı Basun İş Kanunu, 212 Sayılı Kanun, 5187 Sayılı Basın Kanunu anlatılırken, aynı zamanda, medyada tırpan etkisi gösteren, 2001 Devalüasyon ve Ekonomik Krizi sonrası binlerce gazetecinin işsiz bırakıldığı krize de yer veriliyor.
Gazeteci örgütlerin anlatımıyla biten bu bölüm sonrasında, 5. Bölümde "Yeni Mecra Internet ve Kanuni Düzenlemeleri" anlatılmış.
144 sayfalık kitabın basımını, Derin Yayınları gerçekleştirmiş. Derin Yayınlarına, İstanbul Beyazıt'taki, Sahaflar Çarşısı'nda (No:1 ve 3) ulaşmak mümkün.
Kitabı, internet kitap satış sitelerinden sipariş edebileceğiniz gibi, İletişim Fakültelerine yakın kitapçılarda da bulmak mümkün.
Kitabın yazarı Yrd. Doç. Dr. Olcay Uçak, halen İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölüm Başkanıdır.
Derin Yayınları'nın internet sitesine ulaşmak için tıklayın.
DR'den satın almak için
Kitapyurdu'ndan siparişler için
Idefix tercihli kitap okurları için
Kitabın içerik sayfasında, 5 bölümden oluştuğu görülüyor. Gazedtenin ve gazeteciliğin öyküsüyle başlayan ilk bölümde; gazeteci ve muhabir kavramlarına yer verilirken, uzman muhabir ve değişen muhabirlik kavramları da açıklanıyor. Bölümün sonunda ise, dünyaya yön veren yeni mecra olarak 'internet' olgusuna yer verilmiş.
2. Bölüm; haberin tanımı, haber öğeleri, analiz kriterlerinden bahsediliyor.
3. Bölümde, "İki Metnin Karşılaştırılması" başlığıyla karşılaşıyoruz. Haber analizin örneklerle açıklandığı bu bölümde, yöntem olarak, Prof. Dr. Şengül Özerkan'ın "Haber Araştırmalarında İçerik Analizi ve Söylem Çözümlemesi Uygulamaları (2007) makalesinden yararlandığı, önsözde belirtilmiş. Yöntemin en önemli amacı olarak da; "mevcut olandan, mevcut olmayana yönelik çıkarım yapmak" tır, denilmiş.
4. Bölümde ise; Sosyal Devlet İlkesi ve gazeteci tanımı olarak "fikir işçisi" tanımının ne olup olmadığı açıklanmış. 5953 Sayılı Basun İş Kanunu, 212 Sayılı Kanun, 5187 Sayılı Basın Kanunu anlatılırken, aynı zamanda, medyada tırpan etkisi gösteren, 2001 Devalüasyon ve Ekonomik Krizi sonrası binlerce gazetecinin işsiz bırakıldığı krize de yer veriliyor.
Gazeteci örgütlerin anlatımıyla biten bu bölüm sonrasında, 5. Bölümde "Yeni Mecra Internet ve Kanuni Düzenlemeleri" anlatılmış.
144 sayfalık kitabın basımını, Derin Yayınları gerçekleştirmiş. Derin Yayınlarına, İstanbul Beyazıt'taki, Sahaflar Çarşısı'nda (No:1 ve 3) ulaşmak mümkün.
Kitabı, internet kitap satış sitelerinden sipariş edebileceğiniz gibi, İletişim Fakültelerine yakın kitapçılarda da bulmak mümkün.
Kitabın yazarı Yrd. Doç. Dr. Olcay Uçak, halen İstanbul Aydın Üniversitesi İletişim Fakültesi, Gazetecilik Bölüm Başkanıdır.
Derin Yayınları'nın internet sitesine ulaşmak için tıklayın.
DR'den satın almak için
Kitapyurdu'ndan siparişler için
Idefix tercihli kitap okurları için
Mustafa Hoş - Abluka

Mustafa Hoş'u fark etmek
Mustafa Hoş ; televizyon habercisi, televizyon genel yayın yönetmeni, gazeteci, yazar, düşünür ve de konuşur. 2 aydır, deyim yerindeyse "çatır çatır" Mustafa Hoş'la yatıp, Mustafa Hoş'la kalkıyorum.
İletişim Fakültesinde öğrenci olmanın güzel yönlerinden birisi de, her hocanız, her hafta, her dersinde, bir çok kitaptan bahsediyor olmaları. Sadece kitap değil elbette. Kitaplar, düşünürler, yazarlar, direnenler, sanatçılar ve daha onlarca bilinmesi gereken, okunması, izlenmesi gereken insanın varlığından haberdar oluyorsunuz.
Mustafa Hoş ismi, ara ara belleğimize girse de, gerçekte, iletişim hocalarımdan birisinin "Okumanızda fayda var" diyerek bahsettiği "Abluka" kitabıyla hayatıma girdi.
Perde arkasında, daha doğrusu ekran arkasında, gazetenin yazıişlerinde, radyonun televizyonun ve de sinemanın kamera arkasında olanları pek bilmeyiz, bilmek de işimize gelmez.
Oysa ki; Metin Uca ile Günaydın Türkiye programı dendiğinde, arka planındaki yapımcıdır, Mustafa Hoş.
Haber kanalı olması amaçlanan, 24 adlı televizyon kanalının, hem isim babası, hem kurucu yöneticisi, hem genel yayın yönetmenidir.
ABLUKA adlı bir kitap
Abluka adlı kitabını almakla, bir kitap aldığınızı düşünüyorsunuz ama gerçekte,
Mustafa Hoş TV habercisi, gazeteci, televizyoncu, yazar.
Abluka'nın dışında "Big Boss" adlı kitabıyla da çok konuşulmuştur Mustafa Hoş. Şimdi anlatacağımız ise, "Abluka" kitabı olacak.
Kitabın adedi - teknik bilgilerini her yerde bulabilirsiniz bu sebeple, benim vereceğim bilgiler, kitabın ruhuna sızmak konusundaki, algılarım, farkedişlerim olacak.
Hoş, Abluka'nın önsözünde:
"Zonguldak'ta İnanış Gazetesi'nde, çeyrek asır önce, elime bir fotoğraf makinesi verdiler, "Git, haber bul" dediler" diyerek başlar.
Elinde fotoğraf makinesi, çıkar caddeye. Daha ilk dakikada, önüne bir adam düşer, havadan. Gökten adam yağıyor, diyerek betimler. Sonra bir tane daha. Şaşkındır ve elindeki fotoğraf makinesiyle çekmeye başla, kare kare. Düşenlerden birisi "Çekeceğine, yardım etsene" der. Şaşkınlık, acemilik, kararsızlık derken, havadan sudan son adamı çekmek yerine, makinesini bırakıp, düşenlere yardım etmeye çalışır. O sırada yere düşenlerin çarpıp düştüğü bir teyze de söylenir : "Allah belanı versin. Yardım etsene"
Mustafa Hoş'un anlatımıyla : "Daha ilk günümde, haber üstüme yağdı. İlk haberimde, gündem olmuştum. O günden sonra da, haberler hep üstüme üstüme düştü" şeklinde, keyifli bir anlatımla karşılıyor okuyucu.
Abluka'yı okurken, bir de baktım ki; 24'le başlayan televizyon sürecini öğrenirken, bir yandan da, Mustafa Hoş'a dair kafamda hemen hiç bir bilgi olmadığını, sadece isminin az biraz aşinalığı dışında, hiç tanımadığım bu meçhul adamı tanımaya başladım.
24'te, patronajta Hasan Doğan vardır. Hasan Doğan, Mustafa Hoş'un söylemiyle "Ağabeyidir" ve Doğan daha sonra Türkiye Futbol Federasyonu olduğunda, Mustafa Hoş, kendisini himaye eden bir ağabeyden yoksun olduğunu söylemekten çekinmez. Doğan'ın vefatından sonra da: "Sizin hiç ağabeyiniz öldü mü? Benim öldü." diyerek, Hasan Doğan'la olan bağını ve Doğan'a olan bakışını net bir şekilde belli eder.
24'ün kurulması sürecinden başlayarak, ekibi kurması, var olanlarla çalışması, Hasan Doğan ve sonrası, Şamil Tayyar'ın, bu süreçte kendisine gelip; Star Gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni olmak için, Hoş'tan destek istemesi ve alamadığında, kalemini nasıl da Mustafa Hoş aleyhine kullandığını görüyoruz.
Abluka'da, 24'ün kurulma öncesi hazırlıklarından başlayarak, 24'ten ayrılma sürecini, bu süreci başlatan Mustafa Karaalioğlu ve Ethem Sancak dönemini de öğreniyoruz. 24'ü "AKP Kanalı yapmayalım" diye direten Mustafa Hoş, daha kurulma sürecinde Ahmet Hakan Coşkun'a da teklif götürdüğünü ücret konusunu öncül olarak dayatan Ahmet Hakan'a "Konuşulur, uzlaşırız." dese de, Ahmet Hakan'ın asıl önemli şartı "Bir ayağım da AKP'de olmalı" demesidir.
"24, AKP Kanalı olursa, ayrılırız" diyenlerin kendisi kanaldan ayrıldığında, nasıl da en koyusundan AKP'li havasında dolaştıklarını, konuştuklarını söyler.
24'ten ayrılmak zorunda kalan ve istifa ettiğini söyleyen Mustafa Hoş'un, hem radikal islamcı Yeni Akit hem de Oda Tv tarafından "AKP'li ilan edilmesini" ise, anlamanın zorluğu olarak anlatıyor, Mustafa Hoş.
24'ten sonra aldığı her teklifte, mesleki olarak hiç bir arkadaşını "koltuğundan eden, işinden eden" olmak istememiş ve bu sebeple, hangi göreve getirilmek istenirse, ilk şartı "O arkadaşla yolunuzu ayırmadan, bana teklif etmeyin o koltuğu. Gelirken birini göndermek, benim anlayışımda yok" der.
Abluka, kuşatılmış medyanın, 2001 - 2015 arasını yadsınamaz gerçekler ve bu gerçeklerden ya içinde olup yaşadığı yahut şahit olduğu veyahut bilgisine sahip olduğu olaylar üzerinden anlatır, Mustafa Hoş.
NTV'ye giderken, Mirgün Cabas'ı koltuğundan etmediğini, aksine bu konuda Cem Aydın'a "Önce Mirgün'le konuşun. Konuştunuz mu?" dediğinde, herkes şaşırmıştır, Abluka'da yazılanlara göre.
Patronaj, "göndereceği gazeteciler" için, bilgi vermeyi dahi düşünmemişlerdir. Oysa Mustafa Hoş, halihazırda hepsi de yaşayan, diri olan şahitlerini tek tek söyleyerek olayları anlatır.
Abluka, hem yakın tarih, hem siyasi iletişim, hem medya tarihi, hem iletişim öğrencileri ve haberci adayları için, televizyon dünyası ve gazeteci adayları için, mesleki yol haritasıyla kişisel yaşamın onur noktasının, nasıl kesiştiğini anlatması bakımından, kitaplığımıza kalıcı olarak girecek kitaplar arasında yer almalı.
Bir başka yazıda, Abluka'nın daha duru, daha sakin, okumanın etkisinden kurtulmuş olarak, yeniden ele alınarak, yeniden yazacağımı söyleyebilirim.
Mustafa Hoş'un, 2009'dan bu yana yayında olan blogunu takip için tıklayın.
Kendi dilinden, Mustafa Hoş ve Abluka'yı dinlemek
"Yazdığım, Medya Tarihi değil, Utanç Tarihi" - Cumhuriyet Gazetesi söyleşi
Okuma sabrınız ve ayırdığınız zaman için minnettarım.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)