23 Aralık 2015


Aytaç Mestçi'nin bu kitabı, satın aldığım kitaplardan birisi değil, hediye edilen kitaplardan birisi olarak kitaplığıma girmiştir.

Sosyal Medyada, (Linkedin) tanıştığım Mestçi'ye, yeni kitabının bir boşluğu doldurduğunu ve ciddiyetle hazırlanmış olduğunu söyleyince, adresime gönderilmiş buldum kitabı.:

Kitap, internette reklamın türlerinden tutun da, bu sektörün küresel çaptaki terimlerine, tanımlarına, en güncel reklam türlerine kadar, her alanı tek tek açıklamış. Güncel örnekleri, ülkemizden örneklerini vermiş.

Kitaın tanıtımında da; "Internet Reklamcılığı, e-ticaret, e-pazarlama, interaktif medya planlama, sosyal medya vb. konularında, finans, perakende ve BT sektörlerindeki çeşitli kuruluşlara danışmanlık ve eğitim hizmetleri veren Mestçi, 2007 yılında kurmuş olduğu Markefront bünyesinde danışmanlık hizmetlerini ve çalışmalarını sürdürmektedir" denmektedir. Mestçi'nin en güzel özelliğini, kitabını da bir sosyal medya alanı, bir internet reklam ürünü gibi görerek, görselliğiyle ve spot ifadeleriyle sunmuş olmasıdır.

Mestçi'nin ifadesiyle : "Günümüzün tüketici krallığında fark edilebilir olamayan firmaların piyasada hiçbir şansı olmuyor. Bu rekabetin en yoğun yaşandığı yer ise internet. Aytaç Mestçi’nin de dediği gibi; artık internet hayatımızda değil, hayatımız internette. Artık dijital reklam ajansları müşterilerine en iyi ve geri dönüşü en yüksek olacak reklam kampanyalarını sunabilmek için internetteki tüm araçları kullanıyorlar. Bu kitap, tanıtım ve pazarlamanın yeni rekabet alanında hak ettiğiniz yeri alabilmenizi sağlayacak…"

 Kitapta aşağıdaki bölümler yer alıyor:

İnternet Reklamcılığı Terimleri
İnternette Reklam Çeşitleri
İnternet Reklam Maliyeti Hesaplama Yöntemleri
İnternet Reklam Ödeme Çeşitleri
Sosyal Ağ Reklamcılığı
Arama Motoru Reklamcılığı
Mobil Reklamcılık
Video Reklamcılığı
Geleceğin Reklamcılığı
Web Site Reklamcılığı ve Pazarlaması
E-Posta Reklamcılığı
Reklam Bandı Reklamcılığı
İnternette Kampanya Planlama ve Oluşturma
İnternette Reklam Hedefleme
E-Ticaret ve E-Pazarlama
Facebook Reklam
Twitter Reklam

22 Aralık 2015

SABAH GRUBUNUN ÖYKÜSÜ - CAN ATAKLI'NIN TANIKLIĞIYLA


Kitaba, tek bir isim koymak zor gelmiş olmalı ki; tamamlayıcı unsur olarak ve de kitabın neden önemsemesi gerektiğinin vurgulanması, önce "Sabah Grubunun Öyküsü" denmiş, başlıkta, kapak tasarımında. Hemen sonrasında, kitabın öne çıkan ismi ise kalın ve koyu fontla "Amiral Battı" olarak belirtilmiş. Bu başlığının hemen altında da, "Can Ataklı'nın Tanıklığıyla" ibaresi yer alıyor.


Kitap, METİS'in çok sevdiğim "Siyah Beyaz " serisine dahil edilmiş bir çalışma. Bu seriyi de, ayrıca incelemenizi, mutlaka incelemenizi de tavsiye ederim.

Can Ataklı'yla yapılan bir röportajın deşifredir aslında, kitaplaştırılmış olan. Gazeteci Serkan Seymen'in sorularını açık yüreklilikle cevaplandıran Ataklı, aslında medyanın siyasetle ve ticaretle olan ilişkilerini anlatırken ki, açıkığı, dobralığıyla röportajını ve haliyle kitabı kıymetlendirmiş oluyor.

Amiral Battu, Özal'la başlayan süreçte yıldızı parlayan Bilgin Ailesi'nin, İstanbul'da başladıkları Sabah Gazetesi macerasının ve aynı zamanda grubun ve ailenin geçirdiği evreleri, Türkiye düzleminde anlatıyor...

Zafer Mutlu'yla paylaştıkları eve ve içilen şaraplara, alınan avantalara ve göz yumulan tonla şeye karşı, açık açık konuşan Can Ataklı, benim şansi kanaatım odur ki; bunları ifşa etmese, yaşamaya yine de devam ederdi ama kendisine saygısı kalmazdı.


Ev arkadaşı, en yakın arkadaşı Zafer Mutlu, aynı zamanda Sabah'tan kovar arkadaşı Can Ataklı'yı...



Şemsettin Küzeci, Irak Basın Tarihi


Şemsettin Küzeci; 1956 Kerkük doğumlu bir Türk.

Kırk yaşına kadar, Irak'ta yaşadı. Ülkedeki çalkantılar sebebiyle, Türkiye'ye geldi. Yüksek lisansını, Ankara'da, Gazi Üniversitesi, İletişim Fakültesi'nde yaptı.

IRAK BASIN TARİHİ adlı kitap Şemsettin Küzeci'nin, yüksek lisans tez çalışmasıdır. 

Irak Basını'nı, Osmanlı Dönemi'nden, Vilayet Matbaaları'dan, 1865 Matbuat Nizannamesi'nden başlatarak çalıştığı kitabında, Osmanlı Dönemi gazetelerden başlamış olsa da, 1917'de Osmanlı'nın bölgeden çekilmesi ve bölgenin İngilizlere bırakılması neticesinde, sonraki dönemi, İngiliz Manda Yönetimi Dönemi olarak almış, haklı olarak. Krallık Dönemi, BAAS Dönemi ve günümüze dek, 2009 yılına kadar, yazılı basını, dergileri, ve ayrıca sözlü edebiyatın kaynakçalarını da, dahil ettiği çalışmasında, Irak'ta sahip olduğu gazeteci kimliği ve temsil ettiği sivil toplum kuruluşlarının da, kitaba yansıtan olumlu etkileri, görüşmeler, kaynak zenginliği hemen fark ediliyor.Kitabı, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi basmış olsa da, Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Başkanlığı'nın katkılarına , teşekkür edilmiş, Önsöz'de...

Küzeci'yi, 2014'te Eskişehir yapılan Türk Dünyası Gazeteciler Şurası'nda görmüştüm. kitabını hediye ederek sadece beni değil, oradaki tüm davetlileri de epeyce mutlu etmiştir.Kitabın ilk sayfalarını çevirdiğinizde, Küzeci'nin kısa bir biyografisi görünür sol sayfada. Hemen akabinde de, Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nin  o zaman ki dekanı Prof. Dr. Korkmaz Alemdar’ın önsözü yer alıyor. ALemdar  Hoca önsüzünün bir yerinde şöyle diyor:"Şemsettin Küzeci Irak’taki gelişmelerin iletişim boyutunu başarıyla incelemiştir. Irak’ta varolan Arap, Kürt, Türkmen ve Süryanilerin 140 yıllık yazılı, görsel, işitsel ve elektronik basın tarihini kapsayan bu kitap aynı zamanda Irak’ın zenginliğini ortaya koyacak nitelikte bir çalışmadır” 

Kitabın "İçindekiler" bölümüne bakınca da üç bölüm görülüyor.1. Irak’ta Kraliyet döneminde iletişim politikaları (1921-1958),2. Cumhuriyet ve Baas Partisi döneminde kitle iletişimi (1958-2003)3. İşgal sonrası kitle iletişimi ve basın özgürlüğü (2003-2007)

Kitabın ilk giriş kısmı epeyce uzun. Ne kadar uzun, kaç sayfa uzun söylemeyeceğim. Ama halihazırda Irak’ta Basın Kanunu 1908 yılında Osmanlı’nın Meşrutiyet Kanunu’ndan sonra 16 Temmuz 1909’da oluşmuştur. Mart 1954’te çıkan 24 nolu kararla 163 gazete ve derginin imtiyaz hakkı iptal edilmiştir.” demesi bile, konuya vukufiyetini ispata yeterlidir..

Kitabın fiyatı da makul. Nadir Kitap'ta 8 Liraya bulabiliyorsunuz. Ancak bu kıymetli kitaın, Kültür Bakanlığı veya doğrudan Türk Tarihi Kurumu yayınları arasında olması, bu tür sınır ötesi çalışmaları teşvik bakımından, daha anlamlı olabilirdi..
Halen de, geç kalınmış sayılmaz..! ;)

Nadir Kitap'tan almak isterseniz: http://www.nadirkitap.com/irak-basin-tarihi-1869-2009-semsettin-kuzeci-kitap3874274.html

Kitabın tanıtımına dair bir kaynak:
http://www.kibrisgazetesi.com/?p=436005

Öztürk Serengil, Yeşilçam Benden Sorulur


Öztürk Serengil, Türk Sinemasın aktörlerinden birisidir. Kendi ifadesiyle, en az 267 filmde rol almıştır.

"YEŞİLÇAM'I  BENDEN SORUN" adını verdiği kitap, isminden de anlaşılacağı üzere, "buralar benden sorulur" edasındadır. Kitap, daha çok bir otobiyografi çalışmasıdır.

1950 sonrası Türk Sineması'nın, Beyoğlu'ndaki, Yeşilçam Sokağı mesken tutan yapım şirketleri ve artizler kahvesi diye bilinen kahveden sebep, "Yeşilçam" adıyla anıldığıyla başlar, ilk satırlar.

Serengil, Yeşilçam'ın 69 adım olmasıyla ölçer sokağı. Sonra da, "çiş yapardık, geceleri" diye sokağın mazisinin pek de hayırla başlamadığından dem vurur.

Hayati Hamzaoğlu'nun bir vakitler racon kesen bir külhanbeyi olduğunu, sokağın raconunun ondan sorulduğunu anlatır. Hatta, civarın, Rum Madamalarından, genelev işleten hatunun da, dostu olduğunu söyler. Yetinmez, Hayati Hamzaoğlu'nun bu haliyle, sinemada bile oynamış olmasının şaşırtıcı olmaması gerektiğini, hak eden etmeyen, Türk Sinemasının, herkese bir şans olabileceğinin, o yıllarda ülkenin dört bir yanından, hayalperestleri, İstanbul'a çekmesinden, Yeşilçam'a çekmesinden belli olduğunu anlatır.

ÖZtürk Serengil, çocukluğuna geçiş yaparak, öğretmen çocuğu olmasına karşın, sürekli azarlandığından, sürekli eziklendiğinden, beceriksiz görüldüğünde, edepsiz hareketleri olduğundan bahseder.

Tuvalet kullanımının bile, sorunlu olduğundan ve bu sorunları, marazları bilerek yaptığını da itiraf eder..

Okuıl hayatının, babasıınn görev yeri olan Giresun'da sürmeyeceği anlaşılınca, İstanbul'a yatılıya gönderildiğini ama burada bile rahat durmadığını, gece hayatını, orospu kadınları, eğlenmeyi sevdiğini söyler. Hatta, parasızlığın çok sıkıcı olduğunu, bir defasında, yatılı okulun, en üst katındaki yün yatakları, geceyarısı pencerelerden sokağa attıklarını, sonra da bunları Anadolu Yakasından Avrupa Yakasına geçirdiklerini, bir sabahçı kahvesinde, beşte bir fiyatına sattıklarını ve parayı da, götürüp gece kulüplerinde, orospularla yediklerini ballandıra ballandıra anlatır.

Gün gelir, cebinde sigara ve günlüğüyle okul müdürüne yakalanır. Müdür "Oku bakayım günlüğünü" der. Serengil, hiç yalana başvurmaz, yediği tüm haltları, bir bir ve tüm detaylarıyla yazmıştır...

Okuldan kovulur..

Gemiyle Giresun'a döner ama, sahile çıkamaz. Motorla, gemiye gelen dayı oğlu "Baban sahilde, elinde silah, sahile çıkarsan seni vuracak. İnmesin burada diyor. Trabzon'a gitsin, orada okusun, d,yor" der.

Der demesine ama, Trabzon'da da dikiş tutturamayan Öztürk Serengil, babasıyla "iki arkadaş gibi" konuştuklarını ve şansını İstanbul'da, Yeşilçam'da denemeye karar verdiğini söyler..

Çoğumuzun mazbut bildiği, kadınlı erkekli, Yeşilçam'ın 1950 - 1984 arasının röntgenini çeken Serengil, kendi yaşadıkları dahil, evlilikleri dahil, alavareli dalavareli işleri dahil, hemen her konuda yazmış..

Ancak, kendisinin de belirttiği bir husus var ki, o konuda çok hassas davranmış. Asla, bildiği sırlarla, insanları köşeye sıkıştırma gayesi gütmemiş.

Kitapta, okudukça, bunları anlamak kolaylaşıyor. Öylesine detaylar anlatıyor ki, devamı gelse, sinema sektörünün belki tamamını sarsıp, yarıdan fazlasını da bir daha evden çıkamayacak hale getirecek, mahrem bilgilere sahip olduğu anlaşılıyor, seziliyor ama ser veriyor sır vermiyor..

Yine de, kitabın kesinlikle, çoğu kişiyi rahatsız edecek şekilde, gerçekleri, üstelik dobra dobra dille getirdiği şüphe götürmez bir gerçek..

Okunası kitaplara, özelikle de iletişimcilere, kültür sanat habercilerine okumaları için tavsiye ederim.

Türk Sineması üzerine çalışanların da, özellikle biyografik çalışanların kaynak olarak kullanabileceği bir kitap...